Modern Sanat içerisindeki Kültür, Sanat, Tarih ve Felsefe
Modern sanat içinde yaşadığımız dönemin sanat, estetik anlayışlarını anlamanın belki de en kolay yolu onları gerçekleştiren ve özümseyen bireylerin yani sanatçıların ele alınması ya da içerisinde bulundukları dönemi ve yaşantıyı anlamaya çalışmaktır. Sanat var olduğu andan itibaren hep bir devinim içerisinde olmuş, etki noktaları incelendiğinde sosyal, politik, ekonomik ve düşünsel birtakım evrelerden geçerek günümüze kadar gelmiştir. Günümüz sanatı olarak farklı birçok anlayışlarla karşımıza çıkan sanat eserleri her ne kadar kendinden önceki anlayışı bizlere yansıtmış olsada, onu kendinden ayrı tutmak veya bir kenara itmek isteğini etimolojik olarak yapamamıştır.
Modernizm veya modernlik dediğimiz kavram elbette bir düşünce ve akım kaynağından gelerek farklı konuların altında evrilmiş ve sosyal bir yapı oluşturmuştur. Sanayileşmenin etkisiyle sosyal ve kültürel çeşitliliğin arttığı sınıf oluşum yapısı içerisinde sosyal insan beraberinde gelen kültür çatışmasına maruz kalmış ve tabiri caizse kimliksiz, kültürsüz bireyler haline gelmiştir. Böyle bir sosyal ortamda öncelikle bir birey olarak yaşayan sanatçılar bu sosyal sınıf çatışmalarından, sağlıksız yaşam koşullarından, ekonomik politika ve kapitalist kültür menfaatçiliğinden dolayı mutsuz ve umutsuz insan modeline dönüşmüştür. Kökeni Aydınlanma felsefesine dayanan ve insanlara mutlu bir tablo çizen modernizm, en nihayetinde toplumsal bunalımlara sebep olmuş, ancak sanat adına yaşanılan bu bunalımlar bir çağın etkin sanat ve estetik formlarına dönüşmüştür. Günümüzde yaygın şekilde kullanılan “modern” sözcüğü Latince’de ‘tam şimdi’ anlamına gelen ‘modo’ ve ondan türetilen ‘modernus’ sözcüğünden gelmektedir. İçeriği sürekli değişsede, ‘modern’ terimi hep, kendini eskiden yeniye bir geçişin sonucu olarak görmek için, Antik Çağ ile kendisi arasında bir ilişki kuran dönemlerin bilincini dile getirmiştir.
Modernizmle birlikte gelen toplumsal, evrensel ve bireysel kimlik özellikleri bir anlamda sosyal yapıyı oluşturan varlığın yani bireyin kolektif ruh içerisinde bulunan ve tarım kültürü anlayışına dayalı klasik dönem özelliklerini bir tarafa bırakıp; yoğun ve kalabalık banliyö metropollerinde yalnızlaşmasına neden olmuştur. Bu yalnızlaşma ve yabancılaşma bir bakıma modern dönem sanatçılarının eser oluşturmada esin kaynağı teşkil etmesi açısından önemlidir. Modern sanat sadece toplumsal sıkıntıların yansıtıldığı bir mecra olmamıştır; modern sanat aynı zamanda teknik/endüstriyel gereksinimlerin ortaya çıktığı, ne kadar
şikayet edersek edelim, sanata yeni kavram ve düşüncelerin kazandırıldığı da bir dönemdir. Modern sanatı bireyselleşen sanatçı bağlamında sadece ekspresif ve dışavurumcu görmek de yanlış bir tutumdur. Modern sanat Kübizmden sonra nesneye yeni bir bakış açısı getirmiş; sanatta yeni arayışların doğmasına imkan tanımıştır. Felsefe olarak ilişkisine bakacak olursak; Sanatla felsefe arasında yöntem farkı söz konusudur. Felsefe düşünce işidir. Sanat ise sezgisel çerçeve çizer. Sezmek, bir şeyi bütünlüğüyle görmektir.